Kobane mücadelesi ve devrimcilerin görevleri

18.10.2014, Lesezeit 10 Min.
1

Haftalardır Türkiye-Suriye sınırındaki Kürt şehri Kobane IŞİD birliklerinin kuşatması ve saldırısı altında ve şehrin kaderi henüz belli değil. Kobane, birçok kişi tarafından şu an Irak ve Suriye’de büyük toprak parçalarını elinde bulunduran IŞİD’in ilerleyişine karşı son kale olarak görülüyor. PKK’nin ve YPG/YPJ’nin birlikleri IŞİD’e karşı kahramanca savaşıyor. IŞİD mevzileri ara ara NATO uçakları tarafından bombalanıyor ve bu sırada Türk ordusu da kara harekatına hazırlanıyor. Bu kara harekatının IŞİD’e karşı olacağı resmi olarak açıklansa da, bundan birkaç gün önce Türk ordusu Türkiye’nin güneydoğusundaki PKK mevzilerini bombalamaya başladı. Bölgedeki karmaşık çıkar ilişkileri ve yüzbinlerce Kürt’ün kaderi şu soruyu gündeme getiriyor: IŞİD nasıl defedilir? Buna ek olarak, IŞİD’e karşı mücadelenin Kürt halkının özgürlük ve kendi kaderini tayin etme mücadelesi olması için, uluslararası sol ve özellikle de devrimciler ne yapabilir ve ne yapmalı?

// Deutsch – Alman //

Irak ve Suriye’nin şu anki durumunun başlıca sebebi emperyalistler çıkarlardır. Emperyalizmin başlattığı savaş ve işgal, sadece emperyalizmin altyapısını bu derece yıktığı bir ülkede toprak ve taraftar kazanabilecek olan IŞİD’in vahşetinin sosyal temellerini oluşturdu. IŞİD’in yükselişi hem ABD’nin orta ve yakın doğudaki emperyalist politikasının başarısız olduğunu hem de tamamen karşıdevrimci bir sürece dönüşmüş Arap baharının başarısız olduğunu gösteriyor. Bunun dışında Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi devletler ABD’nin bölgedeki hegemonyasının devamlı bir şekilde çökmesini bölgede kendi siyasi ve ekonomik etkilerini arttırmak için bir fırsat olarak görüyorlar. Bu üç ülkenin burjuva sınıfı, Suriye’deki silahlı İslamcı gruplara para ve silah desteğinde bulundu.

Emperyalist güçlerin kimi destekleyip kimi desteklemediği de bölgedeki emperyalist çıkarların durumunu gözler önüne seriyor. Güney Kürdistan özerk bölgesinin (Kuzey Irak) lideri olan Barzani Irak savaşında emperyalistlerin en sıkı müttefiklerinden biriydi ve ABD, İngiltere, Almanya ve diğer büyük güçler kendisine şu an silah yardımı yapıyor. Buna karşılık PKK ve YPG askeri ve siyasi olarak reddediliyor.

Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin özellikle ahlaksız bir rolü var. Türkiye geçtiğimiz haftalarda ve aylarda IŞİD’in kendi topraklarına geri çekilmesine sürekli izin verdi. Buna karşılık Kürt mültecilerin ve milislerin Türkiye’ye geçişine engel oldu ve IŞİD’le yapılan işbirliğine karşı Türkiye’de yapılan protestoları şiddet kullanarak bastırdı. Aynı zamanda Türk Hava Kuvvetleri, PKK mevzilerini bombalamaya başladı. Türk devleti Suriye’deki iç savaşın başlangıcından itibaren Esad diktatörlüğünün düşüşünü hızlandırmak, Kürt halkındaki özerklik eğilimlerini yok etmek ve kendi çıkarlarını dayatmak için Suriye’deki birçok muhalif gruba para ve silah desteğinde bulundu. Türk hükümetinin dış politikasının çöküşü, IŞİD’e verdikleri utanç verici destekle zirve yaptı.

Mısır, Tunus gibi bazı ülkelerde ilk zamanlardaki devrimci niteliğini zamanla yitiren Arap baharı örneği bölgenin kaderini özetliyor. Çünkü bir dizi emperyalist müdahale ile ve kitlelerin demokratik ve sosyal taleplerini sürekli devrim perspektifine bağlayacak antiemperyalist ve antikapitalist bir programın yokluğu nedeniyle, Arap baharı karşıdevrimci bir hale geldi ve emperyalistlerin güdümüne girdi (Libya’da dış müdahale ve Mısır’da “demokratik geçiş“ gibi). Bu şunu gösteriyor: IŞİD gibi bir örgüte karşı sadece askeri yöntemlerle zafer kazanılamaz, çünkü IŞİD yoksullaşmış kitlelerin siyasi ve sosyal sorunlarının çözülmediği çeşitli ülkelerde yeni formlarda ortaya çıkacaktır.

Kürtlerin IŞİD’e karşı ve kendi kaderlerini tayin etme hakkı için yürüttükleri mücadelenin başarılı olabilmesi için devrimcilerin görevi iki kısımdan oluşuyor: PKK’ye ve bütün ilerici Kürt direniş örgütlerine karşı yürütülen ava karşı, emperyalist savaşa karşı ve aynı zamanda Türk hükümetinin savaş kışkırtıcılığını protesto için Türkiye’de genel grev örgütleyecek bir program oluşturan dayanışma hareketleri başlatmak. Aynı zamanda devrimciler olarak bölgedeki işçilerin, köylüler ve yoksul halk ile birlikte yapacakları sosyalist devrimin esas perspektif olacağı bir program belirlemeliyiz.

PKK’nin İzlediği Yol

PKK ve PYD/YPG’nin Rojava’daki (Suriye Kürdistan’ı) mücadelesinin ne kadar kahramanca olduğu şüphe götürmese de, bütün dünyada solcular arasında bu mücadelenin niteliği hakkında yanılgılar var. Tarih boyunca Kürtlere uygulanan baskı politikası bölgenin mevcut durumunu ve ekonomik gerikalmışlığını yarattı. Özellikle Rojava sanayi olarak geri bir bölge, işsizlik ve yoksulluk çok yaygın. Bu krizden demokratik bir temel üzerinde temel ihtiyaçların karşılanması için ve yoksulluğa karşı mücadele veren kooperatifler ortaya çıktı. Rojava’nın demokratik özerklik modeli nedeniyle antikapitalist ve özgürlükçü bir toplumun inşası için solculara örnek olması gerektiği propagandası yapılıyor. Fakat ne PYD’nin ne de PKK’nin antikapitalist ve antiemperyalist bir programının olmadığı ortada. Kürtler’in özerkliği için savaşan ve özellikle çok ilerici bir kadın siyaseti yürüten ilerici ulusal özgürlük hareketlerini temel alıyorlar. Fakat Kürt ulusal sorununun özerklik ve Türk devletiyle pazarlık stratejisiyle çözülemeyeceğini göremiyorlar. 1990’lı yıllarda PKK sosyalist Kürdistan talebinden vazgeçti ve sosyalizm olmadan bağımsızlık olamaz. Kürdistan’daki özerk yönetim organları da aralarındaki güç savaşından dolayı üretim ilişkilerine dokunmuyorlar. Kuzey Kürdistan’da (Türkiye) işçilerin kontrolüne geçtiği takdirde Rojava ve Güney Kürdistan’daki halka gerekli sevkiyatları yapabilecek yeteri kadar sanayi tesisi olduğundan PKK hiç bahsetmiyor. PKK Türkiye’deki sanayi işletmelerine el koyacak bir programdan bilinçli olarak vazgeçiyor ve Rojava’daki kooperatifleri sanayiden ve gerekli sevkiyatlardan izole ediyor. Türkiye’deki ve Suriye’deki rejimlerle barış içinde yaşamak için kendi kaderini tayin hakkından tamamen vazgeçiyor.

Kobane’yi savunmak emperyalizmden bağımsız olmaktan geçer!

Meseleye emperyalizmin daha etkin olarak dahil olmasına dair çağrı sürekli güçleniyor. Ancak Rojava’nın emperyalizm tarafından tanınması IŞİD’i yaratan ve Rojava’nın özerkliğini yerle bir edecek olan emperyalizme bağımlı olunacağı anlamına gelir. Henüz PKK ve PYD’nin emperyalizmin emrine amade olması sözkonusu değil. Lakin Barzani’nin KDP’si de sosyalist bir örgüt olarak yola çıkmıştı ama emperyalizmle işbirliği yapıp en sonunda Irak savaşında ABD’nin direkt müttefiki olmuştu. Buna karşılık ise PYD, Kaddafi’yle savaşmak için NATO komandolarıyla işbirliği yapan Libyalı milislerin konumundan uzakta görünüyor. Emperyalist müdahale çağrısı ile siyasi bağımsızlık için mücadele çağrısı arasındaki çelişkiler çok belirgindir. Emperyalizmle yapılacak işbirliği Kürt bağımsızlığının ilerici perspektifinin bastırılması anlamına gelir.

IŞİD tehlikesinin yenilgiye uğratmanın en iyi yolu, Kürdistan’ın bütün bölgelerindeki kuvvetleri mobilize etmek ve işçi sınıfını bölgedeki köylülerle birlikte sosyalist bir programda buluşturmaktır. Böyle bir sosyal programı olan birleşik sosyalist Kürdistan hem IŞİD’in güç kazanmasını sağlayan şartları ortadan kaldırabilir hem de emperyalizmi bölgeden kovabilir. Bütün bunların gerçekleşmesi için toprağın köylülere paylaştırılması, petrol kuyularının işçilerin kontrolü altında devletleştirilmesi, herkese iş imkanı sağlanması ve çalışma saatlerinin ücrete kıyasla görece olarak düşürülmesi gibi sosyalist talepler olmalıdır. İşçi sınıfının silahlar üzerindeki kontrolü de perspektif haline getirilmelidir. Bu sosyal temel kurulduğu zaman, köylüler ve işçiler IŞİD’den uzaklaşacak ve hem Kürdistan’da hem de Irak ve Suriye’nin diğer bölgelerinde IŞİD’le aktif olarak savaşacaktır. Bu yüzden Rojava ve Şengal’i savunmak Kuzey ve Güney Kürdistan’daki sanayi bölgelerinden, işçilerin yoğun olduğu merkezlerden başlamalıdır. IŞİD’e ve diğer gerici güçlere karşı direnişi kooperatiflerin başlattığı işi gerçek bir sosyalist yapıya (sovyetlere) dönüştürecek bir sosyalist program altında birleştirmek hayati önem taşımaktadır.

IŞİD’i sosyalist bir devrim yapmadan ve emperyalizmi bölgeden kovmadan yenme fikri PKK’den Avrupa soluna kadar birçok oluşumun içinde hüküm sürmektedir. Bu tutum emperyalist güçler arasındaki ilişkilere ve bölgenin sosyal sorunlarına kayıtsız kalmakta, sadece askeri alana yoğunlaşmaktadır. Almanya’da ve uluslararası solda 80’lerdeki El Salvador’a silah yardımı kampanyası gibi silah sevkiyatı yapılması tartışılıyor. Kısmen İspanya iç savaşına da referans veriliyor. Her ne kadar Kürt direnişinin silah yardımına ihtiyacı olsa da, bu kampanyalarda ancak sürekli devrim programıyla birleştirilmiş bir sınıf bağımsızlığı perspektifinin Kürt özgürlük hareketinin çözümü olabileceği unutuluyor. İspanya’da da faşistlerin askeri galibiyeti, burjuva ve reformist unsurların faşist çetelerden çok silahlı işçilerden korkmasıyla mümkün olabilmişti.

Komünistlerin görevi ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkını şovenizme ve emperyalizme karşı koşulsuz olarak savunmaktır. Kürdistan’ın emperyalist güçlerce paylaşımı şimdiye kadar Kürt ulusuna baskı ve sömürüden başka bir şey getirmedi. Ama PKK’nin sınıf uzlaşmacı tutumu bağımsızlıkla çelişiyor. Tarihe baktığımızda her ne kadar ezilen ulusların burjuva sınıfları ulusal bağımsızlık için çalışsa da emperyalizme karşı devrimci bir mücadele yürütmeye yanaşmıyorlar. Bu yüzden birleşik sosyalist Kürdistan’ı kurmayı öngören antikapitalist ve antiemperyalist bir program esastır.

NATO’nun Ortadoğu ve yakındoğudan çekilmesi için uluslararası işçi sınıfının neo-sömürgeci baskı ve emperyalist işgale karşı mücadeleye girişmesi gerekmektedir. Bunun dışında işçi örgütlerinin kime hangi silahları göndereceklerini belirlemeleri gerekmektedir. Her şeyden önce PKK’ye ve diğer Kürt direniş örgütlerine uygulanan ve direnişe verilecek uluslararası desteğe engel teşkil eden baskı ve yasakların kaldırılması için uluslararası bir cepheye ihtiyaç var. Bununla birlikte Almanya’da Türkiye’ye ve IŞİD’e destek veren diğer ülkelere yapılan silah sevkiyatları ve Suriye-Türkiye sınırında Alman birliklerinin konuşlanmış olması da keskin bir şekilde protesto edilmelidir. Bunun için grevler, işgaller, gösteriler yapılmalıdır. Rojava’yı savunmak için aşağıdaki ilkeleri esas alan uluslararası bir kampanya başlatılmalıdır.

  • Kobane’nin ve bütün Rojava’nın savunulması!
  • Irak ve Suriye’de emperyalist müdahaleye hayır! Türkiye’ye yapılan silah sevkiyatlarına ve bölgede Alman birliklerinin bulunmasına hayır!
  • Türk ordusunun müdahalesine hayır!
  • Türkiye-Suriye sınırının YPG’lilere ve mültecilere açılmasını, IŞİD’e ise kapatılmasını talep ediyoruz! Aynı zamanda mültecilerin emperyalist ülkeler tarafından da tanınmasını ve topraklarına kabul edilmesini talep ediyoruz!
  • Avrupa’da Kürtlere yapılan baskıya hayır! PKK’ye uygulanan yasağa hayır!
  • Türkiye’deki ve bütün Avrupa’daki Kürt ve Türk siyasi tutukluların serbest bırakılmasını talep ediyoruz!
  • Kürtlerin kendi kaderlerini belirleme hakkını savunuyoruz!
  • Türkiye’deki, Kürdistan’daki ve Avrupa’daki işçileri harekete geçmeye çağırıyoruz! IŞİD’in bölgedeki en büyük müttefiki Türkiye’de genel grevler yapmaya çağırıyoruz!

Mehr zum Thema