İşçi sınıfı içinden çıkan enternasyonalist bir feminizme doğru
Washington’da yapılan kitlesel 21 Ocak Kadın Yürüyüşü'nün ardından, bütün gözler 8 Mart’a çevrildi: Dünya Kadınlar Günü. 8 Mart’ta greve gidecek, işçi sınıfı içinden çıkan enternasyonalist bir feminizm için mücadele veren dünyanın her yanından kadınlara katılmalıyız.
Şu anda karşı karşıya kaldığımız politik gerçekliği bir yıl önce hayal etmemiz zordu. Trump’un milliyetçi-popülist bir “Önce Amerika” sloganıyla göreve gelmesinden bir gün sonra, Amerika’da milyonlarca kadın Trump’ı ve temsil ettiği cinsiyetçiliği protesto etti. Washington’daki Kadın Yürüyüşü ülke çapında 600’den fazla şehirde ve dünyada 75 ülkede yürüyüşleri doğurdu. Bunlar, Amerika’da Vietnam Savaşı döneminden beri yapılan en büyük yürüyüşlerdendi. Yürüyen binlerce insan daha önce hiçbir protestoya katılmamıştı, ama 21 Ocak’ta, ebeveynleri ve büyükanne-büyükbabaları, çocukları, ve komşularıyla yan yana yürüdüler. Demokrat eyaletlerdeki insanlar beklenmedik sayılarda yürüdüler.
Kadın Yürüşü, son yıllarda kadın haklarını korumak için gerçekleştirilen birçok kitlesel eylemden biriydi. İlk olarak #BirKişiDahaEksilmeyeceğiz hareketi binlerce protestocuyu iki yıl üst üste Arjantin sokaklarına döktü ve o zamandan beri birçok Latin Amerika ülkesine yayıldı. Bu hareket kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinin yaygınlaşmasına karşı çıkıyor. Ekimde Polonya’da, kürtajı kriminalize eden bir yasaya karşı kadın grevi yapıldı, ve birkaç hafta sonra, İzlanda’da erkek ve kadınlar arasında eşit ücret talep eden bir greve gidildi.
Bu kadın hareketleri, yıllarca kadınlar için kapitalist yapıların içinde elde edilen sözde başarıları takip ediyor – kadın CEO’lar, dünyadaki en önemli iki emperyalist ülkeler olan Almanya’da Angele Merkel ve Büyük Britanya’da Theresa May dahil olmak üzere kadın devlet başkanları mevcut. Liberal feminizm, kadınların kapitalist toplumda güçlü pozisyonlara sahip olmalarının özgürleşmemizin anahtarı olduğu fikrini savunarak, kadınların bu kazanımlarını kadın haklarındaki zaferleri olarak kutlar.
Gerçi liberal feminizm stratejik yenilgisini kadınların güçlü pozisyonlarda olmalarının toplumu radikal olarak değiştirmemesiyle gösterdi; çoğu kadın şu an– biri iş yerinde ve biri ev içinde ücretsiz emek olarak çift vardiya çalışıyor. Bu (kadınların güçlü pozisyonda olmaları), cinsiyetçi şiddeti yok etmedi, Amerika’da günde üç kadın mevcut veya eski partnerleri tarafından öldürülüyor, ve Amerika’da her 20 dakikada bir kişi yakın partner şiddetinin kurbanı oluyor. Bu, kadınların kapitalizm altında en çok sömürülen ve en korunmasız grup olma rolünü yok etmedi – aşırı yoksulluk içinde yaşayan bir buçuk milyon insandan %70’i kadınlar ve kız çocukları. Kapitalist sistemin vahşeti orantısız bir biçimde beyaz olmayan kadınlar, trans ve ikiliksiz cinsiyetli bireyler, engelliler, ve baskının birçok çeşidini deneyimleyen insanlar tarafından hissediliyor.
Amerika’da, Trump’ın Başkanlığı saldırıların artması anlamına gelecek: kadınların kürtaj hakkını elinden alma tehtidinden, işçilerin sendikalarda örgütlenme hakkının reddi ve kaçak göçmelerin ve müslümanların temel haklarının reddine kadar. Yurt dışında, Trump Ortadoğu’da kadın ve çocukların bombalanması da dahil Obama’nın drone savaşları politikasına devam edecek. Halihazırda 8 yaşındaki bir kız Trump iktidara geldikten yalnızca iki hafta sonra Yemen’deki bir baskında öldürülen insanlar arasındaydı. Trump mülteci krizine katkıda bulunarak da Obama’nın ayakizlerini takip edecek, sadece ülkeleri bombalayarak değil, bir de Amerika emperyalizminin insani sonuçlarını – mültecileri, kabul etmeyi reddederek.
Bu saldırılara karşılık vermek için, enternasyonalist feminist bir harekete ihtiyacımız var – Amerika’daki kadınların yüzleştiği sorunları Meksika veya Suriye’de kadınların yüzleştiklerinden ayırmayan bir harekete. Beyond Lean-In: For a Feminism of the 99% and a Militant International Strike on March 8 (Omuz Vermekten Öte: %99’un Feminizmi ve 8 Mart’ta Militanca bir Uluslararası Grev)’de yayınlanan 30 ülkeye katılma ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadın grevi örgütleme çağrısını tekrarlamamızın sebebi budur.
Trump’ı yenmek için bireyler olarak hareket edemeyiz. En güçlü olduğumuz zaman birlikte durduğumuzdadır, sadece sokaklarda değil, ayrıca işyerlerimizde ve okuduğumuz yerlerde de. İşçi sendikalarını 8 Mart’ta grev çağrısı yapmaya ve işçileri işlerini bırakmaya örgütlemeye çağırıyoruz. Washington’daki Kadın Yürüyüşü’nde konuşan sendika liderlerini kadın grevi lehine konuşmaya, ve yerel grup ve meclisleri grev için oy vermeleri ve grevi organize etmeye devam etmeleri için davet etmeye çağırıyoruz.
İhtiyacımız olan feminist hareket
Bu 8 Mart’ın Amerika’da yeni bir tür feminist hareket için sıçrama tahtası olmasını umuyoruz: işçi sınıfından güç alan bir feminizm. Bu tarz bir feminizm yalnızca bir yürüyüş yerine, bir grev örgütleyerek Washington’daki Kadın Yürüyüşü üstüne inşa edilebilir. Grev, kâra dayalı bir toplumda en güçlü silah olarak kapital akışına sekte vurur. Grevimiz ücretli ve ücretsiz işi yapmayı reddetmek olacak – evde yaptığımız iş ve resmi işyerinde yaptığımız iş. Grev, kapitalizmi bitirebilecek olan tek sınıftan, işçi sınıfından güç alan bir feminizmin en somut örneğidir.
İşçi sınıfından güç alan bir feminizm tüm ezilen insanların yanında yer almalıdır. “Müslüman ve göçmen kadınlara, beyaz olmayan ve çalışan ve işsiz kadınlara, lezbiyen, cinsiyete uyumsuz ve trans kadınlara yönelik kurumsal, politik, kültürel ve ekonomik saldırılara karşı çıkan” Beyond Lean in Feminism’i yazan kadınları yineliyoruz. Birimize yapılan saldırı hepimize yapılmış gibi davranılmalıdır. Trans bir kadına karşı nefret suçu hepimize yapılan bir saldırıdır; siyahi bir bireye yapılan polis saldırısı hepimize yapılan bir saldırıdır; Trump’ın Müslüman yasağı hepimize yapılmış bir saldırıdır. Özellikle engeli olan insanları orantısız biçimde vuran, sağlık hizmetini hedef alan saldırılar hepimize yapılan bir saldırılardır. Bu, tecrübelerimizdeki farklılıkları silmekten ziyade bize yapılan tüm saldırılara beraber karşılık vermemiz gerektiğini söylemektir, özellikle de en çok ezilmişlere yönelik saldırılara.
İşçi sınıfının içinden çıkan ve ondan güç alan bir feminist hareket bütün cinsiyet uyumsuz insanların ve kadınların (trans ve cis) hakları için mücadele etmeli, ancak sınıf tarafından ayrıştırıldığımızı anlamalıdır. Tüm kadınlar için kürtaj hakkını savunurken, kürtajın illegal veya kısıtlı olması halinde en çok etkileneceklerin işçi kadınlar olduğunu anlıyoruz. Kadınların erkeklerden daha az maaş aldığını ve bunun özellikle en düşük ücretli işlerdeki kadınlar için acı verici olduğunu anlıyoruz.
İşçi sınıfı feministleri kapitalist partilerin çıkmaz sokak olduğunu bilirler. Kurumsal feminizmi temsil eden Hillary Clinton, kapitalist yapılardaki en zengin kadınlar için iktidar konumları elde ederek hak arayan kadın kurtuluş planında doğan iflasları açıkça ortaya koyuyor. Clinton emperyalizmi ve ırkçılığı, yani Ortadoğu’da droneların ve ölümün saltanatını ve Amerika’da siyahi topluluk için kitlesel hapsolma mirasını temsil ediyor. Bernie Sanders bazılarına gerçek bir alternatif gibi gözükse de, Clinton’la aynı kapitalist partide faaliyet gösteriyor ve kendini Kongre’de “bağımsız” olarak tanımlarken zamanın %95’inde Demokratlarla birlikte oy verdi. Bugün, Demokrat parti içinde sosyal yardım başkanlığını yapıyor, ve bunu “Demokratların halka dönük çabalarını genişletmek” için kullanacak.
Gerçi, Sanders ile ilgili sorun Demokrat Parti’deki varlığından daha derinlere iniyor. Kurumların daha vatansever olmalarını ve işleri Amerika içinde tutmalarını talep eden “kurumsal bir vatanseverlik”i savunarak Trump’ın “Önce Amerika” anlayışını yansıtan bir politikacı olan Sanders ile enternasyonalist bir kadın hareketi inşa etmek imkansızdır. Yüzde yüz İsrail yanlısı olan ve Bush’un Irak’a açtığı savaşı finanse etmek için oy veren Sanders ile enternasyonalist bir kadın hareketi kuramayız. Sanders’ın pozisyonları işçi sınıfının enternasyonalist feminist hareketi ile bağdaşmaz.
Biz bütün kadınları saldırılara karşı savunan bir feminizm istiyoruz, bu nedenledir ki böyle bir feminizm işçi sınıfının içinden çıkmalıdır. Hillary Clinton’un neo-liberal feminizmi ve Sanders’ın milliyetçiliği bizi savunamaz ve savunmaz. Yalnızca bütün haklarımız için taviz vermeden savaşan bir feminizm kurtuluşumuzu sağlayabilir. Yüzde 99’un haklarını kazanabilmek için feminizmimiz, bize saldıran ve bizi satan Cumhuriyetçiler ve Demokratlarla, ve ücretli ve ücretsiz emeğimizden kazanç sağlayan kapitalist sistemle savaşabilecek tek sınıf olan işçi sınıfının kuvvetinden güç almalıdır. Sadece işçi sınıfı sistemi dizlerinin üstüne çöktürecek güce sahiptir.
Bu nedenle feminizmimiz Demokrat Parti’den bağımsız olmalı ve işçilere kısa çöpü veren perde arkası anlaşmalar geçmişi olan sendika liderleriyle mücadele etmelidir. Bu nedenle, işçi sendikalarının 8 Mart’ta grev çağrısı yapmalarını talep etmeliyiz ki onlar olmadan kitlesel bir grev neredeyse imkansızdır. Sendika yöneticilerine aralıksız baskı uygulamalıyız çünkü onlar Demokrat Parti’ye ve siyasi düzene bağlılar ve grev kadar yıkıcı bir eylemi kolay kolay desteklemeyeceklerdir.
İşçi sınıfının gücünden kuvvet alan bir feminizme çağrı yapmamızın en önemli nedeni sadece Trump’ı yenmek istememiz değil. Biz, içinde yaşadığımız perişanlığa neden olan kapitalist sistemi de yenmek istiyoruz. Biz, Meksika’nın serbest ticaret bölgesinde günde 10 saat çalışan ve Amerika-Meksika sınırını özgürce geçebilecek ürünleri üretmek için her tür şiddete uğrayan kadınların bulunduğu, insanların %1’inin dünyanın zenginliğinin yarısını kontrol ettiği bir sistemi yenmek istiyoruz. Biz, siyahi ve kahverengi insanların aşırı oranlarda hapse atıldığı, kadınları düşük maliyetli eşyalar üretmek için hapishanede bırakan veya dışarıda tutarak geçimlerini sağlamak için çeşitli düşük ücretli işlerde çalıştıran sistemi yenmek istiyoruz. Bu sistemin işlemesini sağlayan ürünleri, ve kazançları, üreten işçi sınıfıdır, ve yalnızca işçi sınıfı buna bir son verebilir. Kapitalist bir toplumda yaşayan kadınlar olarak yaşadığımız baskıya son vermek istiyoruz, o halde baskılanmamızdan kazanç sağlayan sömürgeci sisteme son vermeliyiz.
Bu yazının orijinali kardeş sayfamız leftvoice.org‚da, çevirisi ise ilk olarak BirGün Gazetesi’nde yayımlanmıştır.