Ekonomik Krizin İkinci Aşaması
Dördüncü Enternasyonal - Troçkist Fraksiyon’un 10. uluslararası konferansı 14 farklı ülkeden gelen temsilcilerle Buenos Aires’te gerçekleşti. Bu makale tartışmanın ana konularından birine; uluslararası politik durum ve küresel ekonomik krizin güncel durumuna odaklanıyor.
Lehman Brothers’ın iflasından sonra ekonomik durgunluğun küresel bir felakete dönüşmesini engelleyen iki önemli faktör vardı: Çin’in yüksek büyüme hızı ve ABD gibi merkez ülkelerin uyguladıkları para politikaları. Şirketlerin, daha geniş bir ekonomik krizi önleyebilmesinde bu politikalar yardımcı oldu. Ancak sekiz yıl sonra, ekonomik büyüme hızı hâlâ düşük ve teşvik tedbirleri istenmeyen sonuçlar doğuruyor. Özellikle iş aramayı bırakanlar da göz önünde bulundurulduğunda işsizlik hâlâ yüksek, iş gücünün güvencesizleşmesi alıp yürümüş, Amerikan tüketiminin neoliberalizm dönemindeki i yakıtı olan hanehalkı borçluluğu hâlâ ABD’de ciddi bir sosyal risk teşkil ediyor.
Çin ve ABD arasındaki, ekonomik krize karşı bir tampon görevi gören karşılıklı çıkar ilişkisi 2014’te son buldu. Çin ekonomisindeki yavaşlama, krizi derinleştirme veya 2008/2009’dakinden daha kötü bir resesyonu tetikleme riskleri barındıran yeni bir durum oluşturdu. Krizin ilk aşamasında, özellikle Güney Amerika’daki çevre ülkeler Çin’den gelen talep sayesinde büyümeye devam ettiler. Bugünse, hem merkez hem de çevre ülkeler yeni bir resesyon döngüsü riskini arttıran, düşük büyüme oranlarına sahipler.
Çin ekonomisinin yavaşlaması çeşitli faktörlerin bir sonucu. Geçtiğimiz onyıllardaki yoğun sermaye akışının yol açtığı aşırı birikim süreci, kârları aşağı çekiyor. Reel ekonomideki yatırımlara eşlik eden finansal spekülasyon patlama noktasına yaklaşmış olabilir. Aynı zamanda, durgunlaşan küresel ekonomi Çin’in yoğun meta üretimini artık absorbe edemiyor. Öyle ki, ihracat odaklı Çin daha güçlü bir iç talebe sahip bir ekonomiye dönüşmek gibi bir zorlukla karşı karşıya. Çin’deki işçi ücretlerinin yükselişte olduğu doğru, ancak bu yükseliş hâlâ yabancı yatırımcıların Çin piyasasına olan ilgisini azaltmaktan çok uzak. Çin sermayesinin yabancı ekonomilere (Güney Amerika, Afrika, ama aynı zamanda ABD ve Avrupa’ya) cüretkar girişleri, Çin’in mevcut üretim modelinden kaçış çabalarına işaret ediyor. Ancak merkez ülkelerin Çin’in ne kadar büyük bir rol üstlenmesine izin verecekleri henüz belirsiz.
Klasik emperyalizm yabancı ülkelerde iş gücünü sonuna kadar sömürürken, sırtını her zaman kendi işçi aristokrasisinin ülke içindeki sınıf savaşımını önlemesine dayadı. Son ekonomik döngü ise bu ayrıcalıklı katmanın çıkarlarına saldırdı ve onun genişlemesini engellemeye başladı. Yaşam koşullarının kötüleşmesi, hem sola hem de sağa doğru politik kutuplaşmayı ateşleyen bir yakıt görevi görüyor.
Ekonomik krizin özellikle gelişmiş ülkelerin işçileri üzerinde önemli etkileri oldu. Trump’ın yükselişi de, Brexit oylamasında zaferi getiren milliyetçi söylem de bu etkilerin sağ cenahtaki ifadesidir. Sanders hareketi ise bunun merkez soldaki dışavurumudur. Bu süreçler, devam eden krizin tarihsel büyüklüğünü gözler önüne sermektedir. Dahası gelişmiş ülkelerdeki ekonomik durgunluk sürdüğü sürece daha sert yapısal çelişkilere hazırlıklı olmalıyız: tam bir ekonomik çöküş başlamadığı (veya yerleşik hale gelmediği) halde ana politik partilerin meşruluk krizinin derinleşmesi, sistemin sorgulanmaya başlaması ve yeni politik fenomenlerin ortaya çıkışı.
Dengesiz Politik Durum
Ekonomik döngünün sonuyla beraber, Güney Amerika’daki “Pembe Dalga” hükümetleri son nefeslerini verirken; Avrupa’nın (Tariq Ali’nin ifadesiyle) “aşırı merkezinde” de krizin büyüdüğünü ve ABD’deki iki-parti sisteminin giderek dengesizeştiğini gözlemliyoruz.
Avrupa’daki sosyal demokrat partiler gibi geleneksel partilerin krizi, sol ve sağ popülizmin ortaya çıkması ve yine Avrupa’da aşırı sağın güçlenmesi çeşitli merkez ülkeler için salt birer konjonktürel olgu değil, organik bir krize doğru gidişin işaretleri.
Burada Gramsci’nin organik kriz konseptini, egemen sınıfın olağan politik hakimiyet araçlarıyla çözemediği şiddetli çelişkileri ortaya çıkaran güncel yapısal krizleri incelemek için kullanıyoruz.
Bügünün organik krizi, ezilenlerin geniş kesimlerini geleneksel partilerden koparan bir süreç yarattı. Neoliberal bir program izleyen sosyal demokratlar ve muhafazakarlar arasındaki politik nüansların neredeyse tamamen yok olması da bu süreci kolaylaştırdı.
Konferans sırasında özel bir oturumda tartışılan, Fransa’daki çalışma reformuna karşı mücadele; sınıf mücadelesinde şiddetlenmenin koşullarını hazırlayan düşük ekonomik büyümenin, kutuplaşmanın ve politik krizin bir sonucu.
Bu şiddetlenme, aynı zamanda Orta Doğu’da bir türlü çözümlenmeyen çatışmalara yansıyan ABD hegemonyasının gerilemesi bağlamında anlaşılmalı. Bu bağlamda Suriye’deki iç savaş, ana çelişkilerin bir yoğunlaşması. Sonucu başta ABD ve Rusya olmak üzere birden fazla aktör tarafından belirlenen kanlı Halep savaşı,çatışmanın karmaşıklığının bir sembolü konumunda. İki güç de, terörle mücadele kisvesi altında, doğrudan veya yerel gruplar aracılığıyla kendi çıkarlarını korumak için müdahale ediyor.
Beşşar el-Esad ise Rusya’nın desteğini isyancılara kaptırdığı toprakları geri almak ve tüm muhalefete karşı yürüttüğü katliama devam etmek için kullanıyor. Muhaliflerin içindeki laik ve mezhepçi güçler (selefi çihatçı IŞİD ve El-Nusra Cephesi de dahil olmak üzere) ise kuzey veya doğu Suriye topraklarında Esad’a veya birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için Türkiye ve Katar gibi bölgedeki ABD müttefiklerinden yararlanıyor.
Arap Baharı’nın yenilgisinin en dramatik sonucu olan Suriye’deki iç savaş, Batı dünyasındaki hükümetler için büyük bir sorun haline gelmiş durumda. Avrupa’yı sarsan mülteci krizi ve Fransa, Almanya, Belçika ve ABD’deki birçok terörist saldırı bu durumun en açık yansımaları. Bu olaylar ve yaratılan korku ortamı aşırı sağ tarafından kendi göçmen düşmanı ve ırkçı söylemlerine bir destek olarak kullanılmakta.
Türkiye’deki başarısız darbe girişimi Recep Tayyip Erdoğan’a tüm muhalefete karşı eşi benzeri görülmemiş bir tasfiye süreci başlatma ve Kürt halkını baskı altına alma olanağı verdi. Erdoğan daha otoriter bir rejim kurmayı ve ülkenin uluslararası ittifaklarını tekrar inşa ederek bölgesel dinamikleri şekillendirmeyi hedeflemekte.
Konferans dünyanın hızlı bir değişim sürecinden geçtiğini tespit etti. Erdoğan’ınki gibi bonapartist kırılmalar, yeni sınıf mücadeleleri ve politik radikalleşme ufukta gözüküyor. Burjuvazi 20. yüzyıl boyunca benzer durumlarla karşı karşıya kaldığında en gerici çözümlerini dayatmıştı: Faşizm ve emperyalist savaşlar. Bu bağlamda, devrimcilerin bir işçi sınıfı stratejisinin zaferi içinoynaması gereken hayati bir rol bulunuyor.