Brezilya’da kurumsal darbe
Brezilya senatosu 31 Ağustos günü, 61’e karşı 20 oyla İşçi Partili (PT) devlet başkanı Dilma Rousseff’i azletti. Böylelikle büyük burjuvazinin PT’ye karşı yürüttüğü kurumsal (sivil) darbe tamama ermiş oldu. Başkan yardımcısı ve PT’nin eski koalisyon ortağı PMDB’nin lideri Michel Temer 2019 başına kadar başkanlık görevini üstlenecek. Senato’daki oylamadan sonra kabineyi toplayan Temer gaz, sağlık, altyapı, enerji ve ulaşım sektörlerine yönelik yeni bir özelleştirme programı hazırlığına başladı bile. Öte yandan azil kararından sonra çeşitli kentlerde sokak eylemleri gerçekleştirildi. Aşağıda, Brezilyalı sendika aktivistleri Diana Assunção ve Flávia Valle ile yapılan bir söyleşiyi paylaşıyoruz. Ekim ayındaki yerel seçimlerde Sao Paulo ve Contagem kentlerinde belediye meclisi üyeliğine aday olan, Devrimci İşçilerin Hareketi (MRT) üyesi bu iki genç kadın, darbe sürecini ve Brezilya’daki radikal solun pozisyonunu değerlendiriyor.
Brezilya sağı azil sürecini sanki yolsuzluğa karşı mücadelenin parçasıymış gibi sunuyor: Sürecin gerçek karakteri neydi; hangi politik amaçları güdüyordu?
Diana Assunção: Görevden azil sürecinin başlangıcı da oylanması da tamamen politik bir temele dayanıyor. Brezilya 2013 yılından itibaren yoğun bir ekonomik krize girdi; işsizlikteki artış işçi sınıfı ve gençliği doğrudan etkilerken, patronların kâr oranları da düştü. Kriz geniş toplumsal kesimlerde öfkeye yol açtı; gençler Haziran 2013’te sokaklara dökülürken çeşitli sektörlerde grevler gerçekleşti. Dilma 2014 yılında başkan seçilirken kemer sıkma politikası uygulamama sözü vermişti; ama göreve gelir gelmez işçilere yönelik saldırılara başladı. Ancak bu saldırılar dahi, patronların kâr oranlarının eski düzeyine çıkması için yeterli olmadı.
Brezilya’nın gerici [reaksiyoner] sağı, aslen çeşitli PT’li siyasetçilerle Dilma ve Lula’ya uzanan Petrobras skandalını fırsat bilip, alay edercesine, “PT yolsuzluğuna karşı seferberlik” çağrısı yaptı. Büyük medyanın da desteğiyle, toplumsal taleplere karşı çıkan gerici yürüyüşler düzenlediler, ırkçılığı ve homofobiyi köpürttüler, bazılarıysa askeri darbe çağrısında bulundu.
Birkaç ay sonra Dilma’ya karşı görevi kötüye kullanma suçlamasıyla azil süreci başladı. Süreç gerçek bir korku tüneli gibiydi: sağcı parlamenterler sola, sosyalizm fikrine karşı tiradlar okudu, “Tanrı, aile ve mülkiyet”e, silahlı kuvvetlere övgüler düzdü. Uluslararası medya kuruluşlarını dahi ürküten bu gericilik gösterisinin zirvesi ise senatodaki oylama.
Karşı karşıya bulunduğumuz, tamamen sağcı bir karaktere sahip kurumsal darbenin amacı, Dilma’nın gerçekleştirdiğinden de daha sert saldırıların önünü açmak. Temer’in yönettiği geçici hükümet, banka ve tarım şirketi temsilcilerini de içeren gerçek bir “CEO-krasi”.
Yolsuzlukla mücadele etmek şöyle dursun, ülkenin en çok yolsuzluğa bulaşmış politikacılarını içeriyor yeni kabine. Temer’in geçici hükümeti iktidarda olduğu aylarda işten çıkarmayı kolaylaştırdı, havalimanı ve yol işletmeleri gibi kritik alanlarda özelleştirme sürecini başlattı. Ekim’deki yerel seçimlerin sonuçlanmasının ardından da, çalışma yaşamı ve emeklilik mevzuatına yönelik sert bir reforma girişmeye hazırlanıyor.
Dilma, Lula ve PT kurumsal darbe karşısında nasıl bir savunma stratejisi izledi; sağın bu kadar güçlenip iktidara dönmesinde PT’nin nasıl bir sorumluluğu var?
Flávia Valle: Lula ve PT kapitalist yolsuzluğa dahil olarak, kemer sıkma politikaları izleyerek ve işçi hareketinin sokağa çıkıp darbeye karşı çıkmasına engel olarak, bu gerici sağın önünü açmış oldular. PT’nin 13 yıl boyunca ülkeyi sağla beraber yönettiğini de unutmayalım.
Lula çoktan 2018 genel seçimlerine yönelik stratejisini ilan etti: “uzlaşmacı ve sorumluluk sahibi” bir muhalefet yürütmek. Yani, ülkedeki en büyük sendika konfederasyonu CUT ve diğer toplumsal örgütler kanalıyla kitle hareketleri üzerindeki tesirini kullanarak, işçilerin PT’nin solunda alternatif bir siyaset oluşturmasını engellemeye çalışacak. Oysa PT darbeye karşı işçi sınıfının başlıca kesimlerini, örneğin Sao Paulo’nun ABC olarak anılan sanayi havzasındaki büyük otomotiv fabrikalarının işçilerini harekete geçirebilirdi. Bunu yapmadılar, çünkü işçi tabanının radikalleşmesi ihtimali, sağın elinde hezimete uğramaktan daha çok korkutuyor onları.
Çağrı yaptıkları birkaç eylem de tamamen bürokratik bir biçimde örgütlendi: herhangi bir hazırlık veya süreklilik olmaksızın. PT’nin tarihi bir kriz içinde olması, militanların partiden kopması ve kitleler nezdinde itibar kaybetmesi tesadüf değil, çünkü parti kurumsal darbeyi kabullendi, sadece parlamentoda birtakım manevralara başvurdu ve sağla anlaşmaya varmaya çabaladı. Darbeci hükümet de bu durumdan faydalanıp eylemleri bastırdı. Sao Paulo eyalet hükümeti de benzer biçimde geçen Pazartesi günkü “Temer İstifa” eylemini şiddetle bastırdı.
Temer hükümetinin kurulmasından bu yana nasıl politik gelişmeler ve mücadeleler söz konusu?
Diana Assunção: Dediğim gibi, Brezilya burjuvazisinin partilerinin içinde bulunduğu temsiliyet ve itibar krizi Haziran 2013 gençlik eylemleri ve 2014 işçi grevlerinden beri gittikçe derinleşiyor, organik bir kriz niteliğine bürünüyor. Gençliğin sokak eylemleri, kadınlar ve LGBT’lerin hak mücadeleleri ve de PT’nin tarihsel krizi birleşerek, gerek sağ gerek solda yeni olguların doğuşuna yol açıyor.
Kurumsal darbe süreci, toplumun en gerici kesimlerini biraraya getirse de, 2016 başındaki gibi “yolsuzlukla mücadele” konusunda bir heyecan yaratamıyor. Sol cenahtaysa, darbeye karşı mücadele amacıyla ortaya çıkan hareketler ve mücadele kolektifleri PT’ye yönelik güvensizliği güçlendiriyor. Bu mücadeleci kesimlerin belli bir kısmı PSOL’u, PT’nin solunda yer alan bir alternatif olarak görüyor ve bu durum seçim anketlerine yansıyor. Anketlere göre PSOL Sao Paolo, Porto Alegre, Belem ve Rio de Janeiro gibi eyalet başkentlerinde şu zamana kadarki en yüksek oy oranlarını yakalamaya aday.
Ancak organik kriz, sol örgütleri de etkiliyor. Kendini PT’den ayrıştırmaya çalışırken sağcı darbeye mesafe koyamayan örgütler krize giriyor. Bunun bir örneği olan PSTU, CSP-Conlutas adlı konfederasyon kanalıyla sendikal hareket içindeki önemli bir azınlık kesim üzerinde etki sahibi. Ancak darbe sürecinde izlediği “Hepsi Gitsin” çizgisi sağın ekmeğine yağ sürdü ve partide ciddi bir kopuş yaşandı. Yüzlerce parti militanı ayrılıp MAIS adlı örgütü kurdu. MRT olarak, MAIS’le yürüttüğümüz programatik ve stratejik tartışmalarda ilerleme kaydediyoruz. Brezilya solunun yaşadığı yeniden yapılanma sürecinin bir örneği bu.
MRT ve internet sitesi Esquerda Diario (Sol Gazete) sürece nasıl müdahale ediyor? Önümüzdeki belediye seçimlerindeki adaylıklarınızla nasıl bir kampanya örmeyi düşünüyorsunuz?
Flávia Valle: MRT olarak, sağın kurumsal darbesine karşı mücadele ederken, herhangi bir şekilde PT’nin politikalarını sahiplenmiyoruz. PT’nin solunda, işçilerin bağımsız, alternatif siyasetini inşa etmeye çalışıyoruz. Sao Paulo Üniversitesi (USP) işçilerinin ve öğrencilerinin kemer sıkmaya ve sendika düşmanlığına karşı yürüttüğü mücadelede yer aldık, oluşan işçi meclisinde gerek PT’den gerek darbecilerden bağımsız bir çizgi oluşmasında etkili olduk.
Esquerda Diario internet sitesi, darbeye karşı bu anti-kapitalist ve sosyalist sol çizginin sözcüsü olarak gelişti. Sol için ülke çapındaki referans kaynaklarından biri haline geldi. Yüz binlerce kişi her gün portaldan bilgi edinmeye başladı. Ağustos ayında ziyaretçi sayımızın 310 bini geçmesiyle, Esquerda Diário PSOL veya PSTU gibi sol partilerin sitelerinden daha fazla takipçiye ulaşarak radikal solun en çok ziyaret edilen sitesi konumuna geldi. “Eleştirel PTci” olarak anılan sitelerle de rekabet etmeye başlıyoruz.
İşyerleri ve okullardaki muhabirlerden oluşan bir ağ oluşturduk. Güvencesiz koşullarda çalışan gençler kapitalist sömürü koşullarına dair haberler geçiyor. İşçi, kadın, gençlik ve siyah hareketlerindeki aktivistler arasında örgütlenerek devrimci yapılar inşa etmeye çabalıyoruz.
Siyasi müdahalemizi derinleştirmek amacıyla, yerel seçimlerde belediye meclislerine antikapitalist adaylar gösteriyoruz. Adaylarımızı, [seçimlere katılmak için yasal yetkiye sahip olan] PSOL’un sağladığı demokratik imkan sayesinde onların listesinden göstereceğiz, ancak bağımsız bir programla çalışma yürüteceğiz. Sağın salıdırlarına karşı ve emekçilere yönelik kemer sıkma ve işten atmalara karşı kuvvetli bir kampanya başlatıyoruz. Aynı zamanda, siyasetçilerin ayrıcalıklarına antikapitalist bir noktadan karşı çıkarak, her siyasetçinin devletten bir öğretmen kadar maaş almasını talep ediyoruz. Üst düzey yargıçlar ve siyasetçiler seçimle göreve gelmeli ve geri çağrılabilmeli. Bu taleplerden hareketle, 1988 rejimine son verecek bir kurucu meclis için mücadele ediyoruz.
Halen, darbeci hükümetin sola dayatmaya çalıştığı seçim sansürü karşısında, bütün sol kesimlerin tartışmaya katılabilmesi ve fikirlerimizi ifade edebilmemiz için mücadele veriyoruz. Seçim faaliyetimizle beraber, militan yapılar inşa ederek ve solun yeniden yapılanma sürecine müdahil olarak PT’den bağımsız bir solun ortaya çıkmasını amaçlıyoruz.